Barcelona Keşfi

İnsanın özendiği yazıları yazmaya eli gitmiyor. Benim için de İspanya gezisinin ilk durağı olan Barcelona bu durumdaydı. Barcelona en dolu dolu ve hareketlı geçen kısmı oldu . Bu zamana kadar erteledim yazmayı. Umarım detayları atlamadan aktarabilirim.

Gitmeden önce nerede kalacağımızı, hangi biletleri önceden almamız gerektiğini iyice araştırıp gezinin kabaca bir planını çıkarmıştık. Ama tabiki gezi ruhumuzun ve şehrin bizi yönlendirmesine izin verecek esneklikte bir plandı.

Kalacak yer olarak El Born (Barri Gotic) veya Eixample bölgesinden seçim yapabilirsiniz. Barcelona yürüyerek yada bisikletle gezilebilecek bir yer. Özellikle bisiklet yollarının düzeni ve bisikletin yaygın kullanımı nedeniyle bu pratik ulaşım aracı toplu taşımadan çok daha tercih edilesi.

IMG_3926

Biz Universtat metro durağına yakın bir konumda bulunan El Puchi Barcelona isimli hostelde kaldık. Hem Catalunya hemde Espanya meydanına yürüyerek ulaşılabilecek bir noktadaydı. Eski bir katalonya evi olan bu hostel hem mimarisi hemde sahibinin misafirperverliği ile bizden tam not aldı. Kalacağınız yerin özelliklede yaz aylarında gidiyorsanız klimasının olmasına çok dikkat edin. Buranın mutfağının olması ve gece geç saatlere kadar yemek yiyebileceğiniz yerlerin ve alışveriş yapılabilecek marketlerin yakınında olması bizim için bir avantaj oldu.

Havalanından Univertat metrosu durağına A2 havalanı otobüsleri ile geldik. Espanya ve Catalunya meydanlarında da durakları var . Hatta havalanına dönüşte Catalunya meydanı ilk durak olduğu için ordan bindik. Barcelona havalanında T1 ve T2 olmak üzere iki terminal var. Bizim uçağımızın inmiş olduğu T1 terminalinden dışarı çıkıp sağa döndüğümüzde city center yazan yönlendirme levhaları ile otobüslere ulaştık. 5.90 euro olan biletler için 20 euro üstünde para kabul etmiyorlar. Bu nedenle paranızı euroya çevırırken çok büyük bankonotlar olarak çevirmemekte fayda var.

Barcelona-Metro-Map

Otele eşyalarımızı bırakır bırakmaz şehri keşfetmek için dışarı çıktık.

La Rampla şehrin odak noktası durumunda. Yön belirlemenizi buraya göre yapabilirsiniz. Trafiğe kapalı bu cadde oldukça kalabalık ve turistik. Bu cadde üzerinde keşfedilecek yerler var tabi ama fazla turistik bir hale gelmiş olması nedeniyle beni pek cezbetmedi burası. Bu caddenin sonunda denizi işaret eden Kristof Kolomb heykeli var. Opera binası da gene bu cadde üzerinde.Ortadaki yaya bölümünden yürürken o kalabalıkta yerlere dikka edebilrseniz Miro’nun rengarenk mozaiklerle kaplanmış çalışması da bu caddenin başka bir süprizi.

Burdaki en görülesi yerlerden birisi Mercat de La Boqueria .Kalabalık ve turistik burası da tabiki .Meyve kokteylileri, egzotik meyveler, balık cipsleri, tapaslar ,atıştırmalıklar hepsi oldukça iştah açıcı. Fiyatlar aman pazar burası ucuzdur değil. Ancak istediklerinizi denemenize engel olmayacak dengede.

20150629_150158-2

20150629_151832

Eğer tatlı severseniz ise karnınızı bu pazarda çok doyurmadan iki üst sokağında bulunan Chök’ü (carrer del carme ) keşfedin. Aklınıza gelebilecek birçok tatlı çeşidi var ve oldukça lezzetli. Küçük bir dükkan. Kahve de içebiliyorsunuz. Gezinizin ilk günlerinde keşfetmenizi öneririm çünkü her geçişinizde bir iki almanız olası. Benim anlatırken bile canım istedi şimdi. Burası da benim sonradan keşfettiğim sitesi.

20150630_135427

La Rampla dan Barcelona Katedraline geçtik. Gotik mimarisi ile görür görmez sevdim ben burayı. Barri Gotic (El born) bölgesi gerek mimarisi gerek cafeleri ve sokakları ile ne kadar gezseniz yetmeyecek ve ne kadar gezsenizde keşfedilecek birşeyler bulabileceğiniz bir bölge. Zaten biz bulduğumuz her boşlukta orayı keşfetmeye gittik. Dar sokakların arasında dolaşmanın gecesi gündüzü ayrı zevkli.

IMG_0010

Barcelona Katedralinin önünde cumartesi 18.00 ve pazarları 12.00 da Katolonya’nın yerel danslarını izlemenizi tavsiye ederim.

IMG_3931

Katedralin içi ise ayrı bir büyüleyiciydi. Özellikle ahşap oymaları ile gösterişli koro sıraları ve devasa org dikkat çekici. Merkezde Barcelona’nın ilk koruyucu azizesi Santa Eulalia’nın kaymaktaşı lahiti ve şehit edilişinin betimlemeleri var. Katedralin 14.yy dan kalma bir de avlusu var. Palmiye ağaçları ve çeşmesi ile sakin ve ferahlatıcı bir yer. Çeşmedeki küçük heykel ise Aziz George imiş.

IMG_4473

IMG_4483

İlk günün kapanışını La Rampla’nın sonunda karşınıza çıkan Port Vell bir nevi marina bölgesinde yaptık.Şık alışveriş merkezi Maremagnum ,alışveriş merkezindeki şık restoran ve barlara giden tahta rıhtımda dolaşan insanlar, barlardan gelen müzikler ,gösterişli yatlar burayı ilgi çekici bir alan haline getiriyor. Avrupanın en büyük akvaryumu L’aquarium da bu bölgede. Biz gitmeyi tercih etmedik ama özel ilginiz var ise yada çocuklu bir seyehat yapıyorsanız sualtı tüneli ve çevresinde dolaşan köpekbalıkları en etkileyici yeriymiş. Tekne gezileri de bu bölgeden yapılıyor.

Pailebot Santa Eulalia ise hemen göze batıyor. Bu gemi ilk 1918de yolculuğuna başlamış, Kübaya kumaş ve tuz götürüp, İspanyaya kahve, kereste ve tahıl getirirmiş.Restore edilerek günümüzde ziyaretçilere açılmış.

IMG_4010

Endülüs’ün Kalbinin Attığı Yer Sevilla

Sevilla bir Endülüs tururunun olmazsa olmazı.Operanın ilham perisi Sevilla, Bizet’in ‘Carmen’i, Mozart’ın ‘Figaro’nun Düğünü’ dahil 100’ü aşkın operaya ruh vermiş büyüleyici bir şehir.

Nehir (Guaddalquivir) şehri ikiye ayırıyor .Suyun etkisiyle Endülüs sıcağı kendini hissettirmesine rağmen dayanılmaz bir hava yoktu Sevilla da .Biz tatil planımız nedeniyle temmuz ve hafta sonu gitmek durumunda kaldık. Sİestanın doruklarda olduğu dönemdi yani. Eğer sırf Endülüs’e özel bir gezi yapmayı planlıyorsanız buraya gelinecek zaman Nisan. Nisan sonunda  La Feria de Abril Festivalinde, şehir renkli kıyafetlerin, geleneksel dansların, boğa güreşlerinin ve at arabası gösterilerinin cümbüşüne şahit oluyor. Flamenko gösterileri ve renk cümbüşü, sherry etkisiyle nehir kenarı dolup taşıyor. Hem hava da daha güzel oluyor. Endülüs ruhunu hissetmek için en uygun ortam.

IMG_20150725_101913

Biz Sevilla’ya Granada’dan bindiğimiz otobüsle yaklaşık 3saatlik bir yolculuk yaptık. ALSA firmasını kullandık seyahat için. Endülüs içinde otobüsle seyahat etmek iyi bir seçenek oldu bizim için. (Ayrıntıları Granada ve Malaga yazılarımda bulabilirsiniz)


20150815_142822_Snapseed

IMG_20150815_142943_Snapseed
Şehirin yürüyerek ulaşımı kolay. Bizim hiç toplu taşımaya ihtiyacımız olmadı. Bisiklet kiralamayı düşündük bir ara ama nehir kenarı gezimizi de yürüyerek yaptığımız için bisiklete gerek kalmadı.
Otobüs terminali (plaza de armas) şehrin merkezi bir konumunda. Bizim otelimizin yeri La Campana meydanına oldukça yakındı .Alfonso XII caddesini izleyerek bu meydana vardık.Fazla bir Yükümüz yoktu ,yürüme mesafesinde olan bir yerdi. La Campana meydanı ünlü  alışveris sokağı Sierpes ‘in girişinde bulunuyor.Bu sokakta yelpazeciler, şapkacılar ve hediyelik eşya satan bir sürü dükkan var.
La Campana meydanında bulunan La Campana cafe kahvaltı yapıp, tatlılarından yiyebileceğiniz buranın eski mekanlarından. Sabah saatlerinde yaşlı amcalar servis yapıyorlardı. Bize servis yapan İngilizce bilmiyordu ve tatlı bir huysuzluğu vardı.Tatlıları oldukça lezzetli ve yerel halkı tarafından da çok tutulan bir yer.

IMG_5081_Snapseed

Flamenko ruhuna özgün birsürü eşya ile karşılaşabilirsiniz burda. Bizim gibi geziniz haftasonuna denk gelirse cumartesi öğleden önce alışverişlerinizi tamamlayın. Geniş bir siesta saatleri var ve cumartesi öğleden sonra ve pazar günü çoğu dükkan çalışmıyor. Hatta kapısında saat 6da açılacak yazısı olanlar bile açılmadı.

IMG_20150705_114052

Sevilla oldukça sıcak bir yer. Bir bakmıssınız Siesta ruhuna sizde katılmışsınız sıcağın etkisiyle. Bunu tamamlamak için bir şapka bir de yelpaze edinebilirsiniz. Güneşin tepede olduğu zamanlarda gölge bir yere kaçana kadar olmazsa olmaz aksesualar bunlar.  Hatta kadınlar genelde kıyafetlerine uygun renklerde yelpaze taşıyorlar ve çok zarif hareketlerle kullanıyorlar .

IMG_5087_Snapseed

IMG_5091_Snapseed

Sierpes bitimindeki önünüze çıkan Plaza de San Francisco devamında Katedral tüm görkemliyle karşınıza çıkacak. Santa Cruz bölgesi denen bu alan Katedral, Alcazar ve karmaşık dar sokaklardan oluşuyor. Ara sokaklarda keşfedilecek birçok tapas bar var. Meydanları sokak sanatçıları ve flamenko gösterileri ile oldukça hareketli.Endülüs’ün romantik ve gizemli havası en çok bu bölgede hissettiiriyor kendini. Burdaki meydandan kalkan faytonlarla şehri gezebilirsiniz.

IMG_5127_Snapseed

IMG_5100_Snapseed

Katedral ve La Giralda şehrin en önemli simgelerinden. Muvahhidlerin inşa ettiği bir caminin yerinde yapılmış.Öyle büyük bir kilise yapacağız ki görenler deli olduğumuz düşünecek’’ denilerek inşaa edilen kilise, Avrupa’nın en büyük 3. Gothik ve Barok Kilisesi ve dünyanın en geniş mihrabına sahipmiş. UNESCO’nun Dünya Kültürel Mirasları arasında katedralde yer alan 1400 heykellik koleksiyonu, 100 yılda bitirilen mihrabı, portakal ağaçlarıyla süslü avlusu ve Kolomb’un anıt mezarı görülmeye değer. La Giralde ise  zamanında minare olarak yapılmış sonra çan kulesi ve hristiyanlık sembolleri ile süslenmiş. Çan kulesinin tepesindeki bronz rüzgar gülünden (giraldillo) almış adını. Gotik mimarisi ile 98 metrelik bu kule şehir manzarası için de iyi bir nokta. Minare olarak yapılan tasarımda ezanı okuyacak müezzinin at üzerinde çıkabileceği için dar ve yüksek eğimli bir rampa yapılmış.Hala çıkış için dilenirse kullanılabiliniyor.

IMG_5105_Snapseed

IMG_5163_Snapseed

IMG_5148_Snapseed

IMG_5184_Snapseed

Burdaki diğer bir yapıda hemen katedralin karşısında bulunan Alcazar . Kraliyet sarayı ve askeri kale bahçeleri Arap-Endülüs-Hristiyanların stillerinin karışımı ile oluşan havasıyla görülesi bir yer. Zamanında Dünyayı keşfedecek olan denizciler bu saraydan uğurlanmış (Casa de la Contratacion).Granadadaki Elhamra Sarayının yanında az biraz sönük kalıyor tabi.

20150704_130142_Snapseed

Meydandaki bu yapıları gördükten sonra akşamki flamenko gösterisi planımız için araştırmaya koyuluyoruz. Öncelikle merak ettiğimiz yer Flamenko Müzesi.(Museo del Baile Flamenco) .  Ara sokaklardan ulaştığımız bu müzeye giderken flamenko eşyası satan çok orjinaller yerler, yeşillik avlular, dar sokaklar çıktı karşımıza.(Argote de Molina’dan dümdüz gidip Estrella sokağından Manuel Rojas Marcos’a çıkarak ulaşabilirsiniz)  Bu flamenko müzesinde hergün 19.00 ve 20.45 de flamenco show izleyebilirsiniz.( 20euro) İçinde hediyelik eşya satımı,orjinal flamenko müzik cdlerini bulabileceğiniz bir bölüm de var. İçerde bir de müze var  show ve müze gezisi 24 euro. Meraklısına burda flamenko dersleri de veriliyor.

Burayı gezip hatta verilen bir dersi de izledikten sonra Sevilla’ya gitmeden önce methini duyduğumuz Los Gallos’un biletlerini almak için tekrar katedral bölgesine döndük. Burası en eski flamenko barıymış. Biletleri civarındaki mağazalarda satılıyor. Tripadviser Excelancia sertifikalı.20.15 ve 22.30da iki gösteri var. 1saat 45 dakika sürüyor.İstediğiniz bir içkiyi servis ediyorlar ücretsiz. Yeri Alcazar’ın arka kısmında Plaza Santa Cruz’da.Ara sokaklarda bulması biraz zor olabiliyor o yüzden önceden yerini keşfetmekte fayda var. Malesef fotoğraf çekmek yasak.Çok güzel bir gösteri.İzlerken arap ezgilerini, danstaki hafif oryantel havayı hissediyorsunuz. Çok duygu yüklü,el hareketleri,mimikleri ile tam bir dans gösterisi.Bailaor denilen erkek dançsı okadar hareketliydiki biz izlerken yorulduk.En son çıkan bailaora (kadın dansçı) en beğendiğim oldu.Kıyafetleri,duruşu, fiziği, mimikleri,ayak hareketleri ile hayran olunasıydı.Kastanyeler ile tutulan ritimlere kaptırınca kendimizi sürenin nasıl geçtiğini anlamadık. En sona doğru gititkçe tırmanan ve güzelleşen bir tempo var.

20150704_144126_Snapseed

Los Gallos’u ararken karşımıza çıkan bir diğer yer de Hospital de Los Venerables oldu.Şu an sergi galerisi olarak kullanılmakta.Zamanında yaşlı rahipler için yapılmış bu binada Barok bir kilisede var.

20150704_141328_Snapseed

Bu bölgede tavsiye edebileceğim iki tapas barı var. Birisi El Pasaje de Sevilla Calle Mateos Gago üzerinden pasaje de villa’ya geçerek bulabilirsiniz.Tapasları oldukça lezzetli ve hesaplıydı.İnterneti vardı.Sıcak bir günde kendinizi atabileceğiniz kuytu rahat köşeleri var. Sangrıası güzel.Özellikle 16-18 arası aşırı sıcak oluyor ve heryer kapanıyor. Burda zaman geçirip siesta yapabilirsiniz. Tabi klasik olarak İngilizce bilmiyorlar ama Endülüs bölgesinde bu klasik bir sorun.

Diğer bir yerde Bar Giralda Calle Mateos Gago üzerinde burası da.Eski bir mahribi hamamına kurulmuş burası. Tapasları oldukça bol ve güzel.Ben burda Mencal şarabı içtim tavsiye ederim.

Flamenko gösterisi 22.30 da başlayacağından akşam serinliğinden faydalanarak nehir kenarında yürüyüş yaparak bu süreyi kullanmaya karar verdik.

20150704_210840_Snapseed

Torre del Oroa (altın kule), 13yy’dan kalma bir gözlem kulesi, antik şehir duvarlarının bir parçası olarak inşaa edilmiş. İsmini kaplandığı altın renkli çinilerden almış bu bina ayrıca sömürgelerden getirilen değerli cevherlerin özellikle de altının muhafazası için kullanılmış. Şimdi denizcilik müzesine ev sahipliği yapıyor.Önünden kalkan tekne turlarıyla nehir gezisi yapabilirsiniz. Nehir gezisinde  Guiness Rekorlar Kitabı’na giren dünyanın en uzun tek parça köprüsü ve EXPO92’yi görebilirsiniz.

20150704_204935_Snapseed

Şehrin karşı kıyısı asıl yerleşim yerlerinin olduğu bölge.Kıyıda güzel balık lokantaları var. El Arenal kısmındaki nehir kenarında içeceklerini alıp ağaç gölgesinde oturan gençler,sahil boyunca bisiklet sürenler var. Ben bu bölgeyi yüreyerek gezmeyi tercih ettim.Tam güneşin batma saatinde biraz uzun ama çok güzel bir rota oldu.

Sevillada ki ikinci günümüzde ise El Arenal bölgesini keşfetmek için turumuza başladık.El Arenal eskinin tersane ve cephanelik bölgesi. Şimdilerde ise boğa güreşi (corrida) nın merkezi.Özellikle civardaki barlar bu zamanlarda dolup taşıyormuş. Bir ara pek tekin bir bölge değilmiş ancak sonra Expo 92 için yenilenmiş ve sahil gezintisi için manzaralı bir alan haline gelmiş.

Başlangıç noktamız Plaza de Torros de la Maestranza oldu.Bu boğa güreşi arenası İspanya’nın en eskilerindenmiş.İçerisinde hediye eşyalar alınabilecek bir hediyelik eşya bölümü ve çeşitli posterler var. Burdan arena içerisindeki müzeye girebiliyorsunuz. Boğa güreşinin tarihi posterler,kostümler ,Picasso’nun boyadığı bir boğa burnu gibi ilginç şeyler var. Nisan-Eylül dönemi de boğa güreşlerinin izlenebildiği dönem. Bu boğa güreşi olayı beni pek cezbetmediğinden her ne kadar olayın merkezi de olsa ilgisizliğime devam ettim.Yinede boğa güreşine çıkan boğanın en az 4 yaşında olduğunu bilmek ve Arenaya çıkana kadar krallar gibi bakılıyor olması işi az biraz onurlu bir hale getiriyor.

20150705_124831

Arenanın önünden dümdüz devam edince Teatro De La Maesteranzaya (opera ve tiyatro binası) ulaşıyorsunuz. Buralara gelmişken bir opera izleyelim diyorsanız uluslar arası opera ve dans gösterilerin yapıldığı bu yerin programına gelmeden bir göz atın.

Tiyatroyu geçince solunuzdaki küçük yeşillik alandan geçerek çıktığınız sokakta sola dönerseniz (calle temprado) Hospital de la Caridad’ı bu sokak üzerinde bulabilirsiniz. Barok tarzındaki bu bina günümüzde düşkünlerevi olarak kullanılıyormuş.1674de kurulan bir vakıf hastanesi. Kilisesinde ise orjinal yağlı boyalar var. Juan de Valdes Leal’in eseri olan Kıyamet’in Zaferi bunlardan sadece birisi.

20150705_130520_Snapseed

Bu sokağı dümdüz devam edip yolun sonundan sağa dönüp gene dümdüz gidince karşınıza  El Patigo çıkacak. Burası elişlerinin olduğu güzel bir pasaj. Ben kendimi tutamayıp çok hoş bir çanta aldım hatta. Bunun yanında orjınal dolap süsleri , seramikler ve süs eşyaları da var.

20150705_130927_Snapseed

El Patigo’ya ulaştığınızda binanın sağından devam edince (fotoğrafta amcanın geldiği yerden 😛 ) önünüzde kalacak kemerli binanın altından geçince Tomas de Ibara’ya çıkan bir meydana varılıyor. Ancak cadddeye çıkmadan önce soldaki Plaza da Cabildo’ya girin.Burda pazar günü meydanda satılan posterler, eski paralar, El torno da satılan manastırda yapılan tatlılar ve likörler flamenko ve matador resimleri hediyelik ve  hatıra olarak alınmalık ürünlerdi.

plaza de cabildo
plaza de cabildo

Bu meydandan geçerek Avenida De La Constitucion‘a çıkabilirsiniz. BurasI Katedralinde bulunduğu ana yol.

Plaza de Espana’ı görmeyi planladığımızdan biz bu yol üstünden Puerta de Jereze‘e doğru yürüdük.

San Fernando‘dan geçerek kocaman bir ağacın olduğu sakin bir alana çıkılıyor. Ağacı görmek için bile sırf bu yoldan gidilir.

IMG-20150815-WA0000_Snapseed

Plaza de Espana denilen yer Parque Maria Lusia‘nın içinde .Bu parkın içinde Arkeoloji müzesi, Kostüm ve Sanat Müzesi gibi yapılar da bulunuyor. Parka giriş ücretsiz. Biz belki güneşin en tepede olduğu noktada gittiğimizden hiç keyif alamadım burdan. Su desen alg havuzu olmuş. Kuğuların ördeklerin falan olduğu bir alan var ortada Ankara’daki Kuğlu Park daha güzel ordan. Tek beğendiğim yer mini bir şelale var onun orası oldu.En azından serindi. Bide şelalenin tepesine çıkıp otorabiliyorsun orda.Bir dinlenme molası için en iyi yerdi parktaki.

Plaza de Espana denilen kısım parkın hemen girişinde. Gene barok tarzı iki kulesi olan bu yapı tiyatrovari bir düzende yarım daire yapılmış.İspanya bölgesinin alfabetik temsil edildiği rengarenk bankları var. Seramik süslemeler de gene burayı ilgi çekıcı hale getiriyor. Star Wars Filminin bazı sahnelerine de ev sahipliği yapmış üstelik.

20150705_141050_Snapseed

Ve son olarak da otelimize yakın konumda olan Metropol Parasol‘e gittik.La Campana’dan dümdüz yukarı devam edince Plaza de la Encamacion ‘da tahtadan yapılmış bu modern yapıyı görebilirsiniz. Halk mantar diye isimlendiriyor bu yapıları ve gerçekten 26 metrelik dev bir mantara benziyor. Dünyanın en büyük tahta yapısıymış. Gaudi esintisi ile yapılmış ve dev bir ağacı simgeliyormuş. Arkeoloji müzesine ev sahipliği yapıyor bunun dışında market ve yürüme alanları var. Asansörle en tepeye çıkıp şehir manzarasını da görebilirsiniz.

7573071850_db65a3082d_b

Bir sonraki istikametimiz Madrid olduğundan otobüs terminalinin (plaza de armas) önündeki yoldan kalkan havaalanı otobüsüyle 4 euroya havaalanına gittik.Sabah 04.30 dan akşam 00.30 a kadar sık aralıklarla geliyor otobüs.Torre del Oro’nun önünden de biniş mümkün.

Sonuç olarak Sevilla Endülüs geziniz sırasında iki gün ayırarak gezilebilinecek bir şehir. Çok sıcak ve Siesta saatleri nedeniyle hayat yavaş akıyor. Flamenco gösterisi izlemeden ve tapas çeşitlerini tatmadan bu güzel şehirden ayrılmayın.

Bir Günde Malaga

Barcelona sonrasında Endülüs’de ilk durağımız Malaga oldu.

Malaga Endülüs bölgesinin ikinci büyük kenti. Klasik heryeri biryere benzetme huyumuzdan vazgeçmeyelim dersek Mersin ‘e benzettim diyebilirim.
IMG-20150810-WA0011_Snapseed
Malaga havalimanından şehirmerkezine 3 euroya götüren otobüsler var.Ücreti otobüsün içinde ödeyebiliyorsunuz. Bizim planımız Malaga’yı gezip Alsa otobüs firması ile Granada’ya gitmekti.

Şehrin girişinde Vialia diye bir alışveriş merkezinin karşısında otobüs terminali var. Havaalanı otobüsü hemen Renfe tren istasyonunun önünde duruyor. Burda inip içerden terminale geçebilirsiniz birbirizlerine çok yakınlar.

Akıllı telefonlara genel SPAİN uygulamasını indirerek çevrimdışı harita seceneğinden yararlanabilirsiniz. Havalanından veya tren terminalindeki danışmadan da harita alablirsiniz benim gibi elinde kağıttan haritalarla dolaşmayı sevenlerdenseniz.

Otobüs terminalinden Granada biletlerimizi aldıktan sonra (11,43 euro) eşyalarımızı orda bulunan dolaplara kilitledik. Bu dolaplar 3.20 euro. Bozuk paranız yoksa görevlilerden bozdurabilirsiniz. Herşeyi koydugunuzdan aldığınızdan emin olduktan sonra kilitliyorsunuz. Eğer açarsanız tekrardan para koymak gerekiyor kilitlemek ıcın.

Daha sonra elimizde haritamız şehri keşfetmeye çıktık.
20150702_174713_Snapseed
Şehri ikiye ayıran köprülerden birinden geçerek asıl gezilecek kıyıya geçmek gerekiyor. Birçok noktadan geçiş var. Bizim amacımız öncelikle sahil kısmını görüp sonra içerilere girmek olduğundan  Avenida Manu Agustin Heredia‘ya ulaştık .
Şehir yürüyerek gezmeye müsait bir büyüklükte ama tabi sıcakta kumsallara yurumek yada tepelere tırmanmak sıkınıtılı olabiliyor. O yüzden şehir turlarından faydalanabilirsiniz.

Turistik bölgeyle yaşanılan bölge iç içe geçtiğinden belkide diğer Endülüs bölgelerinden daha farklı. Daha modern bir yapısı var. Fas’a olan yakınlığının etkisini hissetmemek mümkün değil. Hatta mağazalarda, restoranlarda arapça açıklamalar da mevcut. Daha çok deniz turizminin ağır bastığı bir yer Malaga. Bide yürüdüğümüz yol boyunca okadar fazla seks shop vardıki dikkat çekmemesi elde değildi. Ki burası Ağustos ayındaki Feria de Malagia festivali  ile ünlü bir şehir.

Festivalde danslar, renkler, pazarlar olması bir yana insanların, diledikleri gibi sahilde sevişebildiği ,gece yarısından sonra sahilde sevişmenin yasal olduğu, kimsenin karışmadığı bir ortam yaratması da başka bir ilginç yanı.

Bir de üstelik cinsiyet değişimi isteyenler için bütün masrafların belediye tarafından karşılandığı tek şehir Malaga, hatta İspanya’da transeksüellerin en çok bulunduğu bölge de burasıymış.
20150702_182842_Snapseed
Kıyı boyunca devam ederek Marina bölgesine çıkınca ya bu kıyıyı takip ederek kumsalların olduğu bölgeye ulaşabilirsiniz yada Saray(Alcazaba’yı ) görene kadar kıyıdan devam edip  o noktadan iç kısma girebilirsiniz ara yollardan.
malaga
Görülecek bir çok yer var tabiki. Malaga doğumlu olan Picasso’nun müzesi, Malaga’yı tepeden görebileceğiniz Gibralfaro tepesi, Alcazaba kalesi, Plaza de Toros (boğa güreşi alanı) bunlardan öncelikli olanı. Ama bence bu Endülüs şehrinde oranın rehavetine kapılıp Strachan Sokağı ve Marques De Larios caddesinde mağazalara bakınıp küçük kafelerde oturmak,ara sokaklarda miskince gezmek ve plajlarından faydalanmak en yapılası aktivite.

IMG-20150810-WA0009_SnapseedIMG_20150703_084612

Malaga katedrali ise diğer bir önemli mekan. 1528 yılında bir caminin bulunduğu yerde yapımına başlanmış . Kulelerinden biri 1782 yılında tamamlanmış , ikinci kule ise bitirilememiş . Bu yüzden La Manquita ( tek kollu kadın ) adıyla anılıyor. Bitirilemiyecek biey gibi gözükmüyor koca bina yaptıktan sonra ama bitmeyen kilise kavramına özenmiş olcaklarki reklamın iyisi kötüsü olmaz diyerek tek kollu kavramıyla popüler olmuşlar.

20150702_175938_Snapseed

Picasso’nun Malaga da bulunan müzedeki eserleri eğer Madrid’de müze gezmeyi planlıyorsanız yada Barcelona’da Picasso Müzesini görme şansınız varsa çok tavsiye etmeyeceğim bir yer.Ama çarsının içinde bulunan konumu nedeniyle gezmek için ekstra bir çaba sarfettirmiyor.

Alcazaba kalesi ise sunduğu şehir manzarası, Gibralfaro tepesinin etekelerindeki bahçeleri, havuzları ile daha gezilesi bir mekan.arda

IMG-20150810-WA0000_Snapseed

IMG-20150810-WA0001_Snapseed

Dönüş yolunda önce favori İspanyol yiyeceğim tortilla Espanola yemek için mola verdik.

Köprüden geçerken ise sokak sanatçısının alası olan anarşist sanatçı Shepard Fairey ‘in eseri ile karşılaşmak miskin gezimizin ödülü oldu. Kendisi binalara zarar veriyor denilerek hakkında tutuklama kararı çıkartılmış biridir. Tabi zaten 20 yıllık sanat yaşamında 17 kez tutuklanmış olması nedeniyle şok bir bilgi değil bu. Tüm Dünyaya yayılan obey ise en büyük projesi.

Zamanında bant dergisinin hediye ettiği Mustafa Kemal Atatürk posteri de kendisinin eseri bu arada. Hatta Barrack Obama bile Hope isimli seçim posterlerini hazırlatmış kendisine.İroni ve eleştirel zekanın birleşimi olmasından mıdır nedir sevilesi bir şahıs kendisi.

20150702_192027_SnapseedSonuç olarak Malaga görmezseniz birşey kaybetmiyecek izlenimi veren görülesi bir şehir. Bir gün yetiyor. Eğer deniz tatili yapayım derseniz iki gün de kalınabilinir.  Ve Endülüs geziniz için iyi bir başlangıç noktası olabilir.

Parkları ve Müzeleriyle Madrid

Madrid’e neden gitmeliyiz derseniz cevap kesinlikle müzeler ve parkları.
Eğer sanata çok da ilgim yok aslında diyorsanız Madrid seyahatiniz için en fazla iki gün ayırmanızı önerırırım.Ancak resim,müze gezmek benim olayım diyorsanız bir hafta bile yeter mi kuşkuluyum.

Namı değer Madrid müzeleri Museo del Prado ,Museu Thyssen Bornemisza ve Museo Nacional Centro de Arte Reina Sofia . Bunlar birbirlerine oldukça yakın konumda olan yerler. Hatta yakınında mutlaka gitmenizi tavsiye edeceğim parklar da var. Ama zannetmeyinki birbirine yakın diye bunları bir günde gezersiniz. Biz 12de başlayıp 20de müze kapancağı için çıktık yinede hepsini göremedik diyim siz düşünün. Zaten Thyssen Bornemisza’ya ne vaktimiz yetti ne de sanat görme kapasitemiz kaldı.
IMG_0157
Madrid düzenli bir şehir olduğundan ve iyi bir metro ağı olduğundan bahsetceğim yerleri bulmak çok kolay olacaktır  Sofia Müzesi için Atocha metro durağını ,diğerleri için ise Banco de Espana metro durağını kullanabilirsiniz. Banco De Espana durağından müzelere ulaşmak için yolun ortasında göreceğiniz ağaçlık alandan Neptün’ün arabasıyla betimlendiği çeşmenin olduğu dört yola ulaştığınızda sağ tarafınızda Thyssen Bornemisza Müzesi sol tarafınızda ise Prada müzesiini göreceksiniz.

neptün

sanempark

Thyssen Bornemisza Müzesi Baron Heinrich Thyssen Bornemisza’nın ve oğlunun kolkesiyonundan oluşmaktaymış.Batı sanat tarihini sergileyen bu müzede Picasso’nun Elinde Ayna ile Soytarı ,Rubens Venüs’ün Hazırlanışı gibi eserlerin yanı sıra Goya , Van Gogh’un başyapıtlarını görebilirmişiz ki malesef biz göremedik o yüzden burdan daha fazla bahsedip moralimi bozmayım.

Museu Del Prado özellikle Velazquez ve Goya koleksiyonu ile öne çıkıyor.Bunun yanında geçici sergiler düzenleniyor ki bizim şansımıza geçici eser Picasso idi. Düşünün nasıl bir müzedir ki geçici sergi diye araya serpiştidikleri Picasso’dan. Ayrıca Rönesans heykelleri sergisi bulunuyor ki bu heykellerı göremeye de zamanımız yetmedi sadece göz ucuyla bakabildik. Şimdi böyle yazınca oraya gidemedik oraya yetişemedik gibi oluyor ama eğer bunu kim yapmış nasıl yapmış diye daha doyurucu bir gezi için günlerinizi harcamanız gezekecek kadar büyüklükte bir müze burası.
Tabiki flashlı flassız fotoğraf çekmek yasak. Bu nedenle biletle birlikte satılan Guide Book alınmalı oralara kadar gitmişken.Biz ilk başta ordaki ayrıntılı yazıları okuyalım dıye zaman harcadık ama resim yanındaki yazıları okuyup daha sonra kitabı inceleyip hem hatırlayıp hem de böyle de bir detay varmış diye tekrar şaşrımak daha iyi bir seçenek zamanınız kısıtlıysa.Ayrıca burda müze planını (içerdeki danışmadan ücretsiz veriliyor) muhakkak alın çünkü kaybolma ihtimaliniz çok yüksek eserler arasında. Bide bu kitapçığın arka yüzünde ben hepsini gezemem hangilerini görmeliyim diyenler için esaslı eserlerin olduğu bir özet var. İçerde zemin katta yemekhanesi ve sigara içebileceğiniz açık alanı da var müzenin. Girişte eşyalarınızı kilitleyebileceğiniz dolaplar da var ki yanlış hatırlamıyorsam 1euro’ya kitleyip sonra açınca tekrar parayı alabiliyorsunuz. O kadar uzun müze gezerken olabildiğince yüksüz olmakta fayda var.

Peki nedir bu muhakkak görülesi eserler derseniz:

Las Meninas (Nedimeler) , Velazquez
Las Meninas (Nedimeler) , Velazquez
The Naked Maja -Goya
The Naked Maja -Goya
Saturn devouring his Child-Goya
Saturn devouring his Child-Goya
The Garden of Earthly Delights-Bosch
The Garden of Earthly Delights-Bosch

Daha başka hangi eserler varmış bakmak isterseniz Prado’nun sitesinden ulaşabilrsiniz. yarıca saat 18den sonra giriş ücretsiz. Bu nedenle hiç ilginizi çekmese bile bu saatlerde girip bir göz atabilrsiniz.Yalnız müze pazartesi günleri kapalı.

Diğer bir müze ise Sofia Müzesi. Burası 20.yüzyıl eserlerinin sergilendiği daha güncel bir müze.Buraya da cumartesi öğleden sonra ve pazar günü giriş ücretsiz Picasso da var popart resimlerde soyut işlerde.Buranın ağır topu ise Guernica-Picasso..Burda fotoğraf çekebiliyorsunuz flashsız olarak ama Guernica gibi esaslı eserlerde çekemiyorsunuz..Biz de Guernica buzdolabı süsü alarak yetindik o yüzden.

Picasso-Guernica
Picasso-Guernica

18. yüzyıldan kalma olan bu binaya iki cam asansör sonradan eklenmiş.Guernica dışında Alfonso Ponce De Leon’un kendi ölümüne yol açan kazayı önceden hiisetmiş dedirten Kaza isimli eseri, Picasso’nun reddetiği devletin sahip çıktığı Mavili Kadın, Miro ve Dalinin eserleri, Eduardo Chilida’nın “Toki Egin” heykeli esaslı oyunculardan.

Reina Sofia Müzesi
Reina Sofia Müzesi
Dali-Girl at the window
Dali-Girl at the window

Bu müzeye giderken yanınızda hırka gibi birşey bulundurun.Benim şansıma mı bilmiyorum ama çok üşüdüm ve sıcak Madrid sokaklarını özledim nerdeyse bu nedenle gezinin sonuna doğru yorgunluk ve üşümenin etkisiyle iyice bezmiştim. Bide açlıkla.Burada yemek yenecek bir alan yok.O yüzden gitmeden karnınızı doyurun hatta benim tavsiyem karnınızı doyurmak için müzenin hemen girişinde olan El Brilliante‘de kalamar ekmek yemeniz. Dışardaki masalarda yiyip daha fazla para vermektense içerdeki bar masalarında oturmanızı tavsiye ederim. Yaşlı amcaların servis yaptığı mekanın iç kısmında hep İspanyollar var. Bira ve kalamar ekmek ise fovori yiyecekler. Tadı çok nefis, fiyatı uygun, ortam güzel daha ne olsun.

20150706_141455

Ve parklar…Muhakkak görün diyeceğim parklardan ikisi Prado Müzesinin hemen yanında Atocha Metrosuna giden yol üstünde.

Real Jardin Botanica çok uygun bir ücretle girilebilen bir alan .Saat 9 gibi kapanıyor burası.Prado müzesi sonrası buraya gitmek oldukça iyi bir alternatif. Aklınıza gelebilecek her türlü bitki var burda. Uygun yaşam alanları sağlayabilmek için seralar yapılmış

IMG_20150710_125503

IMG_20150709_010235

Retiro Park ise turistleri çeken bir yer olması dışında yerel halkında spor yapmak, stres atmak için takıldığı bir yer. Buraya isterseniz Atocha metrosuna yakın olan girişinden girebilirsiniz. Hatta burda bulunan otomatlardan bisiklet alıp parkta bunlarla dolaşabilirsiniz. Diğer bir seçenek ise Retiro Metrosunun olduğu girişten girmek .Bu girişi kullanırsanız oraya kadar gitmişken Puerto de Alcalayı da görebilirsiniz. Eski kentin doğu sınırını gösteren bu kapı tabi şimdi trafiğin ortasında kalmış bir alan. Işıklandırılmış hali ayrı bir güzelmiş ancak biz o zamana denk getiremedik ziyaretimizi.

Puerta De Alcala
Puerta De Alcala

Retiro Parkda napılır derseniz sandal kiralayıp yapay gölde serinleyebilrsiniz ve XII.Alfonso’nun heykelinin etrafında kürek çekebilirsiniz. Yada etrafta bulunan kafelerde manzaranın keyfini çıkartabilirsiniz. Ağaçlıklı yollar arasında yürürken istikametinizi Palacio De Cristal yönüne çevirirseniz burda verilen sergileri görebilir ve bu yapının hemen yanındaki gölette bulunan kaplumbağ ve ördekleri izleyebilirsiniz.

20150708_183524_Snapseed IMG_20150708_193020_Snapseed

Bu civarla ilgili söylemem gereken diğer detaylarda ;

Retiro Parkdan Claudio Moyano yolunu izleyerek caddeye çıkacak olursanız burda kurulan sahaflara göz atmanız. İspanyolca bilmiyorsanız alamayacaksınız belki ama kitap severseniz hoşunuza gidecektir göz atmak.

Botanik bahçenin hizasında yolun karşısında bulunan Caixaforumu görün. Burası kültür ve sanat merkezi ,içine girmeseniz bile yeşilliklerin kırmızı ile uyumunu gösteren binayı görülecekler listenize ekleyin.

Biz tesadüfen gördük ama şöyle bir de aktivite var pek bir eğlenceli duruyor bişeyler içerek toptan bisiklet sürmek.

IMG_20150712_183811

Park denir mi bilmem ama en azından park içinde bulunan Mısır Debod Tapınağı
Plaza de Espana’dan yürüyerek ulaşabileceğiniz diğer bir görülesi yer. Abu Simbel Tapınakları’nı koruması karşılığında Debod’u İspanya’ya bağışlamış Mısırlar. Adamlarda bolluk olunca tabi alın bu da sizin olsun demişler. Mısır’dan taa İspanya’ya taşıyıp yeniden inşa etmişler. Burası antik Mısır mimarisine ait çalışmaların Mısır dışında tek görülebilen yer olması nedenıyle önem arzedıyor. Tabi taşınırken az biraz zarar görmüş yine de güzel. Ücret istenmiyor gezmek için. Buranın bulunduğu parktan manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz.

MISIR DEBOD TAPINAĞI
MISIR DEBOD TAPINAĞI

Tapınaktan çıkınca ya teleferiğe binip Case de Campoya çıkabilir bu sırada kısmi Madrid Manzarasını görebilirsiniz ki bence görmezseniz bişey kaybetmezsiniz. Biz bide hadi eğlence parkına gidelim kafasına girdik nedense hele öyle bişey hiç yapmayın.Gidip çok pahalıymış diye kapıdan döndük. Tüm günü orda geçirmeyi düşünmüyorsanız ki gerek yok gitmeyin. Teleferiği gidiş dönüş kullanıp manzara göreblirsiniz tabi.Onun için de yapmanız gereken Debod tapınağından PLaca de Espana’nın tersi istikamette yürümek.Solunuzdaki parkın içinde göreceksiniz.

Debod tapınağının hemen karşısında duran Museo Cerralbo ise belki daha görülesi bir yer biz malesef yanlış seçim yapıp göremedik.Burası bir koleksıyonerin eviymiş ve hakkında oldukça olumlu yorumlar var. Evin lüksü ,eski havası falan pek bi hoşmuş.

Son olarak da Crurio diye bir yemek varki bu en iyi La Bola‘da yapılırmış.Plaza de Espana yakınlarında calle Bola‘da.Mekanın eski yeri asıl otantik kısmı ama yemek servisini yeni salonda yapıyorlar. Crurio böyle etli lahanalı patatesli bir ortaçağ han yemeği tam.Baya büyük bir porsiyon ondan iki kişi için bir tane yeterli bence. Önce makarnamsı bişeye yemeğin suyunu döküyorlar şehriye çorbası gibi bunu içiosun iste sonra da yemeği yiyorsun.Ekmek paralı ama ondan yemeğin suyuna ekmek doğramaya kalkmayın bence.20 euro bir porsiyonun fiyatı.

Ama bence İspanya’da asıl olay yeşil zeytinlerde tapas olarak getirilen ve tortilla espanola kesinlikle 3 öğün yenebilecek bir yemek. Bide kalamarı sayabilir.

Sonuç olarak Madrid’e gidin ama neyle karşılaşacağınızı bilerek çok yüksek beklentileriniz olmadan gidin.

El Hamra (Alhambra) Sarayı

Granada’ya gittim diyebilmek için olmazsa olmaz olan yer Elhamra Sarayı…Emevi devletinin devamı olarak Nasiriler tarafından 1232 yıllarında temelleri atılmış. Çeşitli eklemelerle de günümüzdeki görkemli haline kavuşmuş.

Günümüze kadar bukadar güzel korunarak ulaşmış olması , İslam mimarisiinin en güzel örneklerinden biri olması, o sıcağın ortasındaki havuzlar ve bahçeler…her detayı ile hayran olunacak iykide gezmişim dedirtcek bir yer Elhamra

elhamra11

Elhambra Sarayı bu ihtişamını her alanda devam ettiriyor tabi. Ulaşması ayrı,gezmesi ayrı dert. Adeta saraya çıkmak o kadar kolay değil imajı veriyor.

Öncelikle Granada’ya gelen her turistin gelme amacı bu sarayı görmek olduğu için içeri girmek istemek hatta kuyrukta beklemeyı bile göze almak yetmiyor. Hergün belli sayıda ziyaretçi kabul ettikleri için kapıdan çevrilme ihtimaliniz yüksek. Bu nedenle gideceğiniz günü önceden planladıysanız internetten bilet almalısınız. Ya da sabahın ilk ışıkları ile gidip bilet bulurum diye ümit etmek gerekiyor.

Alhamra sarayının kendi yönlendirdiği bilet sitesinden bilet alabilirsiniz burdan .Özellikle yaz döneminde gidecekseniz çok önceden bilet almalısınız. Son haftaya bırakırsanız internette dahi bilet kalmamış olabiliyor.

Gün içinde yapılan geziler iki bölüme ayrılıyor ya 8.30-14.00 arasında ya da 14.00-18.00 yaz dönemınde 20.00 saatları arasındaki seçeneklerden birini seçiyorsunuz. Bu saatler arasında alana girmenizde sıkıntı yok ama bitiş saatinde gezinizi bitirip çıkmanız gerekiyor. O yüzden bilet almadan önce günün hangi saatinde gezmek istediğinizi iyi planlamış olun. Alınan bilet ile generalife denilen bahçe alanını, Nazari Sarayını ve Alcazabayı gezebiliyorsunuz. Bide Saraydan bahçelere uzanan surların iç tarafında bir yol var. Diğer yerlerin yanında sönük kalsada buralar da oldukça güzel. Günlük biletin fiyatı 14 euro.

Bide akşamüstü-gece gezileri var sarayın.Bu da kendi içinde iki kısma ayrılıyor. Nasrid sarayını yaz döneminde pazartesi günleri hariç 22-23.30 saatleri arasında gezebiliyorsunuz.(8euro) Bahçe kısmı için ise yaz döneminde ayrı gezme şansınız yok. Mart-nisan-mayıs tarıhlerınde 22-23.30 arasında gezebilirsiniz gene.(5euro) Ayrıca kış-sonbahar dönemınde gitmeyi düşünuyorsanız internet sitesindeki bilgileri inceleyebilirsiniz.Hepsi detaylı olarak yazılmış.

Dİğer bir detay da bilet alırken önünüze gelen öğleden sonramı önce mi girmek istiyorsunuz seçeneğinden sonra peki Nasrid Sarayına ne zaman girmek istiyorsunuz sorusunun gelmesi.Burda yarım saatlik arayla seçenekler var. Ve her seçenekte de kaç kişilik yer kaldığı yazıyor. Burdan seçtiğiniz saat dilimi içerisinde saraya girebiliyorsunuz. Yani 14.00 seçeneğini seçtiyseniz 14.30’a kadar saraya girmiş olmalısınız.Çıkış saati konusunda en azından bizim farkettiğimiz bir kısıtlama olmadı ama.

Ayrıca rehberli turlar da var katılmak isterseniz(55euro) .Ben gezilerde topluluk olarak değil kendi keyfime göre yürüme ve dinlenme lüksünü sevdiğim için tercih etmedim. Burdan ulaşabilirsiniz

IMG-20150801-WA0011

IMG-20150801-WA0010

Elhamra’nın nazı bukadarla kalsa yine iyi. Bizim acemiliğimize ve şansızlığımıza geldi ama o sıcakta gereksiz yere baya bi yürümek zorunda kaldık. Biz yaptık siz yapmayın diye ulaşım ve gezi planı hakkında da bir kaç bilgi vericem.

Eğer biletleri internetten aldıysanız muhakkak yanınızda alışverişinizi yaptığınız kredi kartı olmalı. Çünkü bileti almak için bu karta ihtiyacınız olacak. Bilet gişelerinden de sanırım bileti bastırabilirsiniz ama daha iyisi generalife bölumune yakın olan girişte bilet satan yerlerde bulunan makinalardan biletinizi bastırmanız. Bu makinalar pek orta yerde değil hediyelik eşya satan kısmın arkasında  bir bölümde bir kaç kişiye sorarak ulaşabildik biz.

Gelelim ulaşım kısmına. Biz bu kısımda az biraz talihsizdik. Sarayın giriş saatine yetişmemiz için acelemiz vardı. C3 otobüsleriyle ki kendisi sanırım Plaza ısabel la Catolica meydanının oralardan bir yerden kalkıyor ulaşabilirsiniz.Bu otobüs Pabellon de acceso kısmına  götürüyor. Burası biletinizi bastırabileceğiniz,bilet alabileceğiniz generalife a yakın olan ana giriş. Önce sarayı gezcek olsanız bile buraya uğramanız gerekiyor yani.Biz bu otobüs nerden kalkıyor falan diye ararken ay hemen şurdan çıkıverin yakın zaten dediler.Bizde daha fazla zaman kaybetmemek için tabana kuvvet modunda çıkışa başladık. Yürüme yolu aceleniz yok ise ve yorgunluk gibi bir derdiniz yoksa güzel bir yol aslında.Plaza Nueva dan Cuesta Gomerez yokuşunu takip ederek taşlık bir yoldan çıkmaya başlıyorsunuz. Burası bizim topkapı çevresindeki ortama benziyor.Kale kapılarına ulaşınca yakınmış diye boş bir sevince kapılıyorsun ama hangi saraya girmek bu kadar kolay. Puerta de las Granadas girişinden sur içine geçmiş oluyorsun sadece. Ağaçlık içinde toprak bir yoldan yokuş çıkmaya devam ediyorsun. Bu yol görülmesi gereken güzel bir yol ama benim tavsiyem bizim gibi çıkış için değil dönerken iniş için kullanmanız.Eğer sizde bizim gibi çıkışta bu yolu kullanmayı seçerseniz Generallife okunu takip ederek o kısma gitmeniz ve hele de vaktiniz varsa önce bahçeyi gezip sonra saray kısmına geçmeniz. Saray ve Generalife arasındaki kısımda  o dönemde sarayın duvarları içinde evler, okullar, camiler, hamamlar ve bahçeleri ile bir şehir varmış.Bunun kalıntılarını ve su arklarını görebilirsiniz bu yol boyunca.

ardainalhambra

Puerta de las Granadas girişinden saraya doğru giderken ise I. Yusuf’un yaptırdığı  bir kule bulunuyor. (puerta de la Justica) Kapıda iki önemli sembol var. Birinci sembol anahtar. Anahtar Allah’ın kapıları açan olduğunu vurguluyor. İkinci sembol ise beş parmak. Bu da islamın beş şartını sembolize ediyor.

Bu arada satılan audioguide lardan kesin alın bence.(6euro) Hiçbir bilgilendirme yazısı yok ne sarayda ne bahçede. Sadece numaralar var ve eğer elinizde bir rehber olmazsa çok boş gezmiş olursunuz. Sarayın ordaki V. Carlos’un sarayının ordaki bookstrore kısmındanda audioguide alabilirsiniz.Kimlik vermenizi istiyorlar ve fiş veriyorlar. Yanınzda resminiz olan herhangi bir kimliği kabul ediyorlar. Pasaportunuzun dışında bişeyler götürmeniz iyi olur bu nedenle. Aldığınız fişi muhakkak saklayın geri iade ederken onu istiyorlar.Bide nerden aldıysanız oraya geri götürmeniz gerekiyor audioguideı

IMG_5065Alcazaba kalesi ise sarayın hemen karşısında.Buranın en eski yapısı askeri bir yapı olan bu kale. Diğer her yere eklemeler yapılırken bu kale 11.yy dan günümüze kalmış. Şehir manzarası çok güzel burdan tüm şehri görüp fotoğraflayabilirsiniz. Bunun dışında bildiğin kale çok bir özelliği yok. Helede sıcak havada yorulmuş olarak gezinin sonuna bırakırsanız. Eğer generallife dan önce sarayı gezmeye niyetlendiyseniz giriş saatinden yarım saat öncesinde gidip kaleyi gezmenizi sonra saraya giriş yapmanızı ordaki ara yoldan da Generalife bölgesine geçmenizi tavsiye ederim.

alcazara
alcazaba

Bukadar zorluk sonrası Elhamra’nın güzelliğinden bahsetmek gerek. Çünkü herşeye değecek bir atmosferi var. Bir yerde kuşlar mutlulukla ötüşüyorsa orası güzel bir yerdir ve Elhamra sarayında kuşların ne kadar mutlu olduğunu hemen farketceksiniz seslerinden.

Saray grift bir yapıda.Odalardan bahçelere, havuzlara ,avlulara geçiliyor. Hantal kale duvarlarının içinde ince işçilik bunları nasıl yapabilmişler diye hayrete düşürecek mimari bir deha ve sabır örneği. O kadar zarif duruyorki işlemeler günümüze kalmış olması mucize gibi görünüyor..

süsleme

Saray manzarası özellikle Albacain bölgesini görecek şekilde. Elhamra (kırmızı) denmesinin nedeni ise kırmızı tuğla ve kiremit kullanılmasıymış .El-Bürke Avlusu, döşemesi mermer kaplı Meksuar Avlusu ve Arslanlı Avlu sarayda özellikle görülesi yerlerden.

arslanlıavlu

Elhamra’nın hamamları, sıcak ve soğuk su tertibatını birlikte tesis etme noktasında Endülüs’lü mühendislerin mimarlar kadar yetenekli olduğunu da ispat ediyor.

Abencerrajes Salonu kışları resmi şölenler ve önemli konukların kabulü için kullanılırmış. Ancak, Granada’nın son kralı Boabdil’in babası, burada kıskançlık krizine girerek, eşi Zoraya’yı ayartan Abencerrajes ailesine mensup 16 ileri gelen kişiyi burada öldürtmüş. İsmi de burdan kalmış.Bal peteği biçimli harikulade tavan işlemelerini görerek ölmüşler en azından.

Abencerrajes Salonu

Kristof Kolomb İspanya kraliçesi I. Isabella ‘dan batıyı keşfetmek amaçlı izin alıp Amerika’yı keşfetmesi ile sonuçlanan izni de bu sarayda almış.Burdan Amerikalara uğurlamış Kolombu. Ki Isabella tarihte Elhamra Kararnamesi ile Yahudileri ve Müslümanları sınır dışı edilmesi ve engizisyon tarafından idam ettirmesi ile ünlü bir şahsiyettir.

manzaraelhamra

Elhamra sarayının Hristiyan baskıları sırasında oldukça zarar görmüş.Bir kısmı yıkılarak rönasans üslubunda bir saray yaptırılmak istenmiş ancak bu kadar ince bir işçiliğin yanında çok kaba durmuş. Daha sonra ise deprem ve patlamalardan hasar almış. İyice dilencilerin evsizlerin yaşadığı bir yer haline gelmiş.Hatta bir ara saray bahçesine gecekondu bile yapmışlar. En sonunda İspanya 19.yy da bu yapının güzelliğini ve eşsizliğini kabul etmiş de daha fazla hasar görmeden günümüze gelebilmiş. Yaralı hali ile bukadar güzelken eskiden nasıldı diye merak etmeden yapamıyor insan. Bide Hristiyanların tüm yakıp yıkmalarına rağmen saray içindeki tüm oda ve salonların  “Allah’tan başka galip yoktur” anlamını taşıyan arapça sözcük ile çevrili olarak kalması. kaderin bir cilvesi. Dünyanın hiçbir yerinde Allah adını bu kadar çok zikreden sütun, kemer, kubbe, tavan, kapı ve duvara sahip başka bir saray yokmuş hatta.

Generalife ise başka bir cennet…arapça ‘cennet-ül arif’ yani mimarın bahçesi anlamına geliyor.Hemen ingilizce düşünüp genel hayat diye isimlendirildiğini zannetmeyin .Yazlık saray olsun kafa da dinleriz diye yapılmış.Tabi ozamanlardan bugüne gelene kadar baya bir değişmiş ilgisiz kalınan zaman diliminde ondan eskineden nasıldı pek bir fikir yok. Yine de çiçekler,su ve kuş sesleri ile şimdiki haliyle de çok güzel ve rahatlatıcı. Bu alandaki aşağı bahçede ayrıca açık hava konserlerinin yapıldığı bir kısım da mevcut.

IMG_20150704_161148

​Biz temmuz ayında gittik ve çok sıcaktı.Neyseki içerde bol bol içilebilir suyun olduğu çeşmeler var.Mümkünse içerde bulunabileceğiniz tüm zamanı kullanın.Saray, bahçeler o kadar güzel ki sadece gezmek değil orayı içine sindirerek oturup keyif yapmak gerekiyor. Güneş kreminizi sürüp yanınıza bir şapka almayı unutmayın ve bol bol fotoğraf çekin.

alhamra

Ve son söz Yahya Kemal Beyatlı’nın İspanya’daki elçilik görevi sırasında (1929) kaleme aldığı satırlardan;
«Elhamra’ya basit bir dış kapıdan giriliyor. Girerken hârikulâde bir mekan içine girileceğinin farkına bile varılmıyor. Girdikten sonra bir alemden başka bir aleme geçmiş, sanki bir rüyanın ortasına düşmüş gibi gözlerimi kapadım ve açtım, öylesine bir hayret içindeydim. Bu şaşkınlık daireden daireye geçtikçe arttı. Nazar değmemiş bir beyazlık içinde, sülüs bir yazı sarmaşığı gülümseyen bir güzellikle bütün duvarları sarmış; nakışın ve oymanın hudutsuz oyunları, tavanların derinliklerine kadar her tarafı örtmüş, ama her taraf yine de bembeyaz görünüyor.»

suark

Granada Pratik Bilgiler

Barcelona’ya giderek İspanyaya gittim diyenlerdenseniz Endülüs’ü görünce bir fırça darbesi görerek tüm resmi gördüğünüzü söylemekle eşdeğer olduğunu farkedeceksiniz söylediğinizin.
İspanyaya benzerliğimiz Akdeniz ülkelesi olmaktan çok belki de tek bir ülkede farklı kultürler hatta iklimler barındırıyor olmakdır ortak noktamız.
IMG-20150801-WA0097
Bu mozağinin bir parçası olan Endülüs bölgesi Arap etkisinin hissedilmemesinin imkansız olduğu bir bölge. Granada,Cordoba,Malaga,Sevilla,Jaen,Almeria,Huelva ve Cadiz’i içeren bir bölge.
Bu bölgeleri iyice geziyim görüyüm diyecekseniz buraya özel bir tur ayarlayabilirsiniz.Şehirler otobüs (ALSA) ile gezebileceğiniz uzaklıkta birbirine. Yada bizim gibi içlerinden bir kaç tanesini seçip genel havasını görmeyi de seçebilirsiniz. Her şehrin kendine göre güzellikleri var ama genel olarak baskın olan hava ve mimari benzer. Hepsini gezmeyi düşünüyorsanız Festival dönemine denk getirmek daha mantıklı olabilir çünkü bür süre sonra gördüğünüz aynılıklar gezinin temposunu düşürebilir.
Bu bölgede muhakkak gidin denecek yerler Sevilla ve Granada .Bunun yanında deniz kenarı olsun diyorsanız Malaga ve daha çok arap etkisi yurtdışında cami görme keyfi gibi paylaşımlar için Cordoba seçenekleriniz arasında olabilir.
IMG_4827
Granada yı bu şehirler arasında muhakak görülmesi gerekir sınıfına sokan yer ise hiç kuşkusuz Alhamra sarayı.

Biz Granada’ya Malaga’dan ALSA otobüs firması ile gittik.Endülüs bölgesinde şehirler arasında otobüs kullanmak iyi bir seçenek .ALSA ile de bir sorun yaşamadık.Ama tabi Türk otobüs firmalarındaki ikramı ve rahatlığı beklemeyin.

Biletinizi gişelerden veya makinelerden alabilirsiniz. Endülüs halkının İngilizce bilmemesini ve rahatlıkları nedeniyle uzuyan kuyrukları göz önüne alında makineden almak daha iyi bir seçenek belkide.Makinelerde hem İngilizce seçeneği var hem de oturacağınız koltuğa kadar seçim şansı veriyor.

Biz saat 20.00 otobüsünden biletimizi aldık (kişi başı 11.43 euro) Bu saatten daha önce de daha sonra da otobüs vardı. Otobüs saatleri programınıza göre seçim yapabileceğiniz sıklıkta. Bizim bindiğimiz otobüs çok dolu değildi son anda bile bilet alınıp binilebilirdi ancak önceden biletinizi kesinleştirmeniz de fayda var.

20150702_194447
Granada otobüs terminaline varınca da bir sonraki istikametinize otobüs ile gitmeyı planlıyorsanız terminaldeyken almanızda fayda var. Terminal şehre çok yakın değil bu nedenle daha sonra gelip bilet almak için harcayacağınız zamana yazık olur. Biz Sevilla biletimizi burda bulunan makinelerden kredi kartıyla aldık (22.69 euro). Sevillaya gidecekseniz Plaza de Arms terminalini seçtiğinize dikkat edin çünkü şehir merkezinde turistik bölgede olan istasyon bu .Diğer terminal ise havalanına yakın bir bölgedeymiş.

Granada otobüs terminalinden şehir merkezine direkt giden bir otobüs hattı yok malesef Aktarma yaparak ulaşım sağlanıyor. İngilizce bilmedikleri için anlaşmak biraz zor olsa da yardımsever şöför ve yolcular sayesinde derdimizi anlattık. Gideceğiniz yeri anlatmanın en kolay yolu otelinizi harita üzerinden daha önceden işaretleyip bunu göstermeniz yada bizim yaptığımız gibi booking üzerinden yaptığınız bir otel ayarlamanız var ise adresiini ve konum bilgileriinizi çıkartıp bunu şöföre göstermeniz. Ya da Katedrale gitmek istediğinizi gösterebilirsiniz harita üzerinden çünkü burası şehir merkezinin orta noktasında. Aslında özet olarak eski şehire giden LAC otobüslerine aktarma yapmanız gerekiyor.
IMG-20150801-WA0012
SN2 otobüsleri direkt terminalin önünden kalkıyor.Biletlerinizi duraklardaki otomatlardan veya şöförden alabiliyorsunuz. Ayrıca aktarma sırasında tekrar bilet almayıp bu bileti kullanıyorsunuz.Sadece aktarma ya20150703_201557ptığınız durakta indiğinizde okutmanız gerekiyor ordaki makinelerden. LAC otobüslerine yaptığımız aktarma sonrası otelimize en yakın konumda olan Katedral durağında indik. Bir kere eski şehre gittikten sonra çoğu yer yürüme mesafesinde.
Yada Granada city tour 8 euro gibi bir fiyatla oldukça iyi bir seçenek bukadar yokuş bir şehir için . Hele de yaz döneminde gittiyseniz tek bir adım atmak bile işkence olabiliyor.

Terminale giderken ise tekrar katedralin yanındaki sokaktan (Gran Via Colon) LAC otobüslerine binip Plaza de la Caleta durağında inerek SN5 veya N4 aktarması ile otobüs terminaline ulaşabilrsiniz.

Bizim otelimiz Navas sokağı (Plaza de Carmen )üzerindeydi. Kalmak için Navas ve çevresi iyi bir seçenek. Hem merkezi hem de işlek bir yer. Navas üzerinde bir sürü restauran var ve buralar katedral çevresindeki yerlere göre hem daha kaliteli hem de daha ucuz. Bu restoranlardaki menü seçeneklerinde oldukça hesaplı ve doyurucu. Zaten içki yanında çoğunlukla tapas geliyor ikram olarak.Navas üzerindeki her restorana oturabilirsiniz aslında. Ancak Los Diamantes fiyat ve lezzet performansında hepsini solluyor. Diğerlerinden daha salaş küçük bir dükkan.Bırakın oturmayı ve ayakta yemeyi kasaya kadar ulaşıp siparis verebilrseniz kendizi şanslı sayın o kadar da kalabalık.

IMG-20150801-WA009620150703_153135
Endülüs bölgesi genel olarak Barcelon’dan daha ucuz.O yüzden kendinize burda yöresel yemek ve tapas ziyafeti verebilirsiniz. Tek sıkıntı en işlek ve turistik restoranlarda bile ingilizce anlaşamamak. Bu nedenle suprizle karşılaşmamak için birkaç tapas ve yiyecek adı öğrenmekte fayda var .Mesela tavuk (yazılış :pollastre okunuş: palyastro) nasıl yazılıyor ve söyleniyor öğrenmek gibi. Genelde turist rehberlerinde mini bir sözlük oluyor bundan faydalabilirsiniz. Bide ispanyolca olarak anlamıyorum (no komprendo) demeyi öğrenmek gerek. Zira ne kadar boş bakarsanız bakın hatta ingilizce olarak anlamıyorum deseniz bile ısrarla konuşmaya devam ediyorlar bu sihirli sözcüğü duyana kadar.

Siesta saatleri tüm İspanyanın ortak olayı zaten. Saat 2-6 arası ortalıklarda kimse olmuyor. Çoğu restoranda kapatıyor. Ama o kadar sıcak oluyor ki hak vermemek elde değil.

Gezilecek yerler arasında Granada Katedrali hemen merkezde olması nedeniyle de görülmesi gereken yerlerden .Buranın çevresi ve ara sokakları eski kent merkezi olduğundan görülmeli. Mağribi çarIMG-20150801-WA0102-2şısı da eski kent merkezinde bulunuyor. Albacain (çingene mahallesi) avluları,sokakları ile keşfedilesi bir yer. Albacainin daha yukarılarında olan Flamenko’nun doğum yeri Sacromonte, eski bir çingene semti. Yamaçları oyarak yapılmış mağara evlerde yaşarlarmış eskiden. Şimdi ise flamenko gösterileri yapılıyor ve satıcılar mevcut. Özellikle manzara için günbatımında Mirador de San Nicolas meydanında yerinizi almanızı tavsiye ederim. El Bañuelo hamamı arap mimarisi tarzının güzel bir örneği olması ve tavandaki yıldız şekilli buhar deliklerinden süzülen ışığın ortama masalsı bir hava katması nedeniyle görülmelı. Albacain semtinde bir sürü kanal ve köprüler  var. Dario ırmağı üzerinde olan Kadı köprüsü bunlardan biri ve hemen hamamın yanında.Etraftaki sokak müzisyenleri,otantik hava ve saray manzarası ile arap masalı havasını tek bozan şey ısrarcı çingeneler. Santa bilmem kim adına el falı bakmak isteyen mi ararsın , gül satmak isteyen mi. Çingene her yerde çingene.
Şimdi turizm bürosu olarak kullanılan Corral del Carbon yıkılmaan kalan tek kervansaray olması nedeniyle görülesi yerlerden.

Aslında en görülesi yer Alhamra Sarayı ve başlı başına bir yazı konusu

Atarlı Madrid Yazısı

Madrid İspanya gezimizin son ayağıydı.Yorgun gitmiş olabiliriz ama yorgunluğun bizim keyif almamızı yada keşfetmemizi engelleme sınırı “ Aa ayağın mı koptu neyse napalım bizde taksiyle gideriz” cümlesine yakın olduğu için Madrid’in bu bahaneye sığınmasını kabul etmeyeceğim.

Başkent olmasının verdiği bürokratik hava bahanesiyle Ankara ile kıyaslanması benim gibi Ankara’da büyümüş bir insan için negatiflik olmuyordu kim bilir belki de ondan beklentimi çoğu insan gibi düşürerek gitmedim Madrid’e.
Yani “Ayy Madrid’de hiç su yokk amaaa diyerek Madrid eleştirimi o düzeyde yapmayacağım.”

Kısaca bahsetcek olsam işte siesta var müze var müze var müze var ha bide metro ağı coşmuş gitmiş diyebilirim. Bide ortasında bir park var ama Ankaralı olma egosuyla “işte bizim kuğlu park ,gençlik parkı ve kurtuluş parkının karışımı birşey” diyecek kadar sangria içmedim tabi. Gerçi o kadar içtim ama Sangria adeta oranın meyve suyu abi böyle meyveler de var hem bide sudan ucuz diyerek bir İspanyaya gitmiş adam geyiği yapmamı çok görmezsiniz herhalde.

IMG-20150719-WA0002

Neyse bence Madrid maddelerle bahsedilesi bir şehir. Öyle birbirine bağlayan paragraflar kurulası değil.Ondan şu rotayı takip edin modunda anlatmayacağım. Bu koyduğum haritayı kullanmadım aslında gezim sırasında ancak kullandığım haritayı ve kitapçığımı son gün biryerlerde unuttuğum için otelden aldığım bu haritayı koydum. Biz plaCa de Oriente meydanından saraya giderken yol üstünde kurulan turist bilgilendirme standından aldığımız haritayı ve gezi rehberini kullandık. Yeterlı bir haritaydı bence. Ayrıca offline haritaları olan Madrid gezi rehberi uygulamarını da tavsiye ederim. Ben TRİPADVİSER isimli uygulamayı kullandım. Mekanlar hakkında yorumlar da olduğundan yeme içme açısından çok işime yaradı. Metro istasyonlarını göstermesı ve sadece kaydettiğin mekanları göster seçeneğinin olması da başka bir avantajı.

Bir şehrin ilk keşfedilen yeri olan havalanı… Havalanı iki bölüme ayrılmış durumda T4 VE T1-2-3 . Bunlar aynı metro hattı üzerindeler. T4 son durak bizimde İspanya içi uçuş olması nedeniyle belki de uçağımız bu kısma iniş yaptı ama Türkiye’ye dönerken T1 den kalktı. Bu nedenle hangi havaalanından ayrılcağınıza dikkat edin bidaha metroya in yer değiştir muhabbeti yapmayın.Belki kendi içinde bir aktarma vardır tabi ama aktarma aramakla uğraşmamak daha iyi bişi tabi.

Bide otobüsle ulaşım şansı var sanırım ama şehir merkezine gitceğimizi söylediğimizde bizi metroya yönlendirdiler.

Metro hattı büyük tabi.İlk gördüğünde evettt napıoduk diye önünde kalıveriyorsun. Havalanından alınan bilet farklı ve daha yüksek ücretli bu nedenle klasik 10 binişlik bilet alarak Madrid macerasına başlayalım hadi diyemiyorsun. Bize ordaki görevlilerden biri yardım etti. Olay şöyleymiş bu bilet alma makinelerinden (neyseki ingilizce dil seçeneği var) ilk seçenekteki Aeropuerto’lu olanı seçiyoruz. O da nereye gideceğimizi soruyor bu nedenle du bi bileti alalım sonra karar veririz muhabbeti burda geçerli değil. Bizim otelimiz OPERA-SOL duraklarının ortasındaydı bizde OPERAYI seçtik. Tabi kimse hadi geldin diye kolundan tutup metrodan atmıyor gitceğin hattı yanlış soylesen nolur hiç bilmiyorum. Neysem sonra yanlış hatırlamıyorsam 5 euroluk tek kullanımlık biletini alıyorsun.Havaalanına dönerken de gene aynı işlemleri bu sefer gideceğim yer Havalanı diye seçerek yapıyorsun. Ön bilgilendirme amacıyla metro harıtasının fotoğrafını eklıyorum. Genelde gezi kitaplarında oluyor ya da zaten gittiğinizde metroda göreceksinizdir.

madrid metro haritası

Tabi Madrid’de gezerken 10 binişlik biletleri almak daha hesaplı.İki kişiye 10 binişlik bir bilet yetiyor. Metro hatları içinde bir sürü kesişim var. Hangi kesişimlerde değiştirmenin daha mantıklı olacağını düşünüyorsanız o kesişen metro durağında inip gideceğiniz metro hattına dışar çıkmadan geçiş yapabiliyorsunuz. Hem rakamlarla hem de renklerle göstermişler. Hangi durakta nereye aktarma var o da yazıyor bilgilendirmelerde. Yön olarak ise gideceğiniz metro hattı yönünün son durağının adı yazıyor. Keşfedince çok da karışık değil. Boşuna o 10 binişlik metro kartıyla havaalanına da dönerım ben çakallığını düşünmeyin çunkü olmuyor o iş. Havaalanı metro çıkışında diğerlerinden farklı olarak biletini tekrar işletmeden çıkamıyorsun. Havalanına uygun bilet almadıysan da tekrar bi paralar ödeyip bişiler yapman gerekiyor aradaki fark için. Ondan biletini de atmayın. Zaten İspanya’da herhangi bir biletinizi atmayın.Paranoyak gibi girerken çıkarken ortada bir yerlerde tekrar kontrol ediyorlar.

Metroları baya eski bu arada.Bazı duraklarda asansör yürüyen merdiven olmayabiliyor.

Gelelim kalacak yer mevzusuna. Kalacağım yerin merkezi olması bence önemli. Son metro kaçta acaba aman kaçırmayım stresi yaşamayı sevmiyorum. Bizim otelimiz Arenal caddesi üzerindeydi. Plaza Mayor , Puerta del Sol , Opera gibi meydanlara yakın olması avantajıydı. Otelden beklentim bitlenmeyelim,kliması olsun ,güvenilir olsun sınırlarında olduğu için memnun kaldım ben. wifi olması da önemli tabi çunku mekanlarda internet olmayabiliyor her zaman. Arenal caddesi de araba trafiğinin olmadığı hareketli,mağazaların olduğu bir yer. Cadde üstünde sabah kahvenizi içebileceğiniz alternatifler de mevcut. Hatta insan bazen güne bişeyler deniyerek değil bildiği zincir kahvecilerden ne içeceğini bilerek başlamak isteyebiliyor. Bu açıdan da Arenal caddesinde mutlu olabilirsiniz.

Gelelim gezme tozma işine. Eğer müzelerle işim olmaz diyorsanız Madrid seyahati için iki günden fazla zaman ayırmayın. Ayırdıysanız da bizim müzelerden gitmeye fırsat bulamadığımız Toledo’ya gidin bence.

Madrid’de meydanlar var ki ilk defa ben gitmişim gibi şu meydana muhakkak gidin dememe gerek yok bence. Bu yazıya kadar ulaştıysanız çoktan hangi meydanlara gitmeniz gerektiğini biliyorsunuzdur.

Benim şahsi fikrimi merak ederseniz ;

Puerta del Sol a gidip turistik bi aktivite olarak TİO PEPE yazısını görüp fotoğraflayın (içmesi fotoğraflamaktan daha güzel) bide Madrid simgesi olan kocayemiş ağacı ve ayı ile poz verin. O kadar şehir ve turist karmaşası varki benim bidaha da bu meydana gidesim gelmedi . Madem Ankara ‘ya benzetiyoruz. Ankara’nın Kızılay meydanı işte.

IMG-20150710-WA0064-01

Burda acıktım bişeyler yiyim bari diyorsanız bizim tesadüfen bulduğumuz Calle de Cadiz de bulunan Malaspina hem sıcak bir mekan hem de lezzetli.

Operanın önündeki meydan ve Plaza de Oriente daha güzel aslında. Genelde Madridli gençler geç saatlere kadar takılıyorlar burda. Hatta Plaza san martin çevresindeki kafeler de daha oturası mekanlar.

Plaza de Espana ise içindeki park ile Gran Via devamında olan karmaşanın içinde dinlenme yeri. “Yolculuğa hevesle hazırlanmak gerekir ,Çünkü ancak böyle bir serüven çıkabilir karşına” diyerek biz gezginleri cesaretlendiren Cervantes anıtı ve onun kahramanları olan Don Kişot ve Sancho Panza nın bu parktaki heykelleri de görülmesi gerek yerlerden.

Plaza de Espana
Plaza de Espana

IMG_5380

Meydan diyorsak ama Plaza Mayor favorim. Çünkü “çok cincoş kafeler varrr “ demiycem ama. Oranin tarihini bilmek gerekiyor ordan etkilenmek için biraz da hayal etmek. Plaza Mayor 4 tarafının balkonlu evlerle çevrili olduğu ve ancak kapılarla giriş çıkış yapılan bir meydan. Şu an tabiki hepsi şirin kafeler ,sokak sanatçıları ile doluyken çok sevimli. Ama ortaçağ sonunda bu meydanda bulunup çevrenize bakıyor olmak istemezdiniz.

PLAZA MAYOR-ENGİZİSYON
Plaza Mayor-Francisco Rizi

Engizisyon mahkemelerinin yapıldığı meydan burası. Tüm balkonlar mahkemeyi izleyenlerle doluyormuş. Tiyatro sahnesi gibi oturma düzenleri etrafta. Tabi mahkeme demişken işkenceler, zorla alınan itiraflar ve sonunda yakarak öldürülen cadı varsayarak tutuklamalardan bahsediyorum. Ve engizisyon kuralları gereği söylentiler suç delili olarak kabul edilir ve hiçbir sanık masum bulunmaz.

Şimdi bu meydan da aman da çok güzel falan demek bana garip geliyor işte. Şehirlerde ki meydanları gezip cafe görmek evet çok güzel. Ama bazı meydanlar varki cafeleri ile bahsedilmemeli. Burası da öyle bir yer. Onbinlerce insan katladilmiş. Onların ruhuna Fatiha okuyun demiyorum meydana gidip ama o ruhu hissetmek gerekiyor o meydandaki . Çevredeki balkonlara bakıp aman da çok güzelmiş demek değil de orayı kaçısı olmayan ve balkonlardan insanların işkence seyretmek için dizildiği bir mekan olarak hayal edip tarihi kafada canlandırmak gerekiyor.

Neyse bu kadar atarlanıp bilmişlik yapıp ağzınızın tadını kaçırdığım halde okumaya devam edenler için “İnquisition symphony” yi Apocalyptica yorumu ile dinleyip bi de “Goya’nın Hayaletleri” ni izleyin diyeceğim ve aman da Madrid ne güzel kısmına geçeceğim.

PLACA DE MAYOR
PLACA DE MAYOR
PLACA DE MAYOR
PLACA DE MAYOR

Bu meydanın bir kapısında olan Mercado de San Maguel Madrid’de en sevdiğim yerlerden .Buraya kesin gidin işte. Tapasları deneyin .Zeytin muhakkak deneyin.Yemeğimi yedim diyorsanız tatlı da var.Burda yediğimiz paella çok güzel değildi. Çok tuzlu geldi bana. Cava ile yapılan Sangria’dan için yok ben yemem de içmem de diyorsanız da oranın enerjisini hissedin. Ama böyle 20.00 gibi bir saatde falan gidinki insanların işten çıkıp muhabbet edip ellerinde şarap bardakları ile mekanda dolaştığı zamana denk gelin. Biz olsak aman bardakları bizde kalmasın diye kasarız dibinden ayrılmayız mekanın bardağını alıp Plaza Mayora doğru gezintiye çıkan gördüm ya. Burayı keşfedince başka bir yerde içesiniz de yiyesiniz de gelmez bence.Gece 11-12ye kadar da açık burası.

IMG_5359

Mercado de San Maguel
Mercado de San Mague 

Bide Plaza Mayor’un diğer kapısından ulaşılan Toledo yokuşu ve La Latina bölgesi var. Burası da özellikle akşam gezmeleri için iyi bir alternatif. Gündüz ise bit pazarı,eskiciler ile görülebilecek bir yer.

Palacio Real
Palacio Real

Müze sevmem diyorsanız bile görebileceğiniz başka bir yer Palacio Real namı değer saray. Kendisi plaza de Oriente de bulunuyor. Merkezi konumu nedeniyle ve gezmesinın kolay bir yer olması avantajı. audıo guide almanıza gerek yok hiç çok meraklı değilseniz. Küçük bilgilendirmeler var zaten.Klasik bir saray gezisi burası.Gelmişken gitmelik yerlerden. Plaza de oriente de bulunan gotik kral heykel gezisini de yaparak saray turununuzu bitirebilirsiniz. Bu heykelller sarayın çatısına konmak için yapılmış. Ama ağır diye parka koyulmuş. Sarayın manzarası ve saray yakınında bulunan surlar da görülmesi gereken yerlerden. Sarayın karşısında bulunan Katedral’den aşağıya doğru yürüdük. Biz yuruduk siz yürümeyin .İşte bu da bazilika işte bu da manzaradan başka görülecek birşey yok.

IMG-20150719-WA0003
SARAY PLANI (bilet alırken veriyorlar bunu tabiki )
Palacio Real
Palacio Real
Palacio Real
Palacio Real
Palacio Real
Palacio Real

Bide Plaza de Colon da bulunan Kolombun batıyı gösterirken tasvir edildiği bir heykeli ve adına dikilen anıt var. Buranın çevresinde sosyetik mekanlar ve gay mekanı olarak geçen yerler var. Çok da gezilesi bir yer değil. Ki aşağıdaki resimde göreceğiniz üzere benim dikkatimi Kolomb heykelinden çok kurbağa çekti. Bide hemen Colon metrosunun dibinde hatta metronun içerisinden geçişi olan Madrid Balmumu Müzesi var. Ben gezmedim ancak Atatürk ve Ronaldo’nun balmumu heykelleri de varmış.

IMG-20150710-WA0066

Bunlar dışında Madrid parkları ve müzeleri var ve bu konuda başarılılar ancak o başka yazının konusu .

Madrid nedir ne değildir derseniz..Madrid insanları sıcak eyvallah ama restoran çalışanları Madridden değil midir nedir anlamadım. İngilizce bilmiyorlar. En turistik yer de bile en basit kelimeleri bile anlamıyorlar. Hususi mi yapıyor lan bunlar diyecek kadar hemde. Tamam anlamıyorlar herkesler İngilizce bilsin demiyorum da ısrarla hızlı hızlı İspanyolca konuşmaya devam ediyorlar. Öyle olunca benim de kafam atıyor .E akıllı İspanyolcanı anlıycak olsam herhalde su istiyorum diyebilirim demi. Hayır bide şirin şirin ispanyolca bişiler anlatmaya çalışıyoruz okuduğumuz gördüğümüz bir kaç parça bişiyden mahkeme suratlı tipler ispanyolca telaffuzumu düzeltiyor. Baş öğretmenler sanki . Bizde salak gibi İngilizce söylediklerinde anlamasak kasarız böyle bi ezikleşiriz anlamıyoruz diye .Turistik yerlerde Türkçe den önce İngilizce yazılır herşey. Onlar gibi olalım demiyorum da adamlardaki öz güvenden azıcık bizde de olsun ya. Kimse İngilizce konuşamıyorlar diye Madrid’e gitmekten vazgeçmiyor sonuçta. Turizm yara falan almaz zannımca bu kadar güzel ve onların para birimi ile kıyaslayınca bu kadar ucuz bir memleketken.

Hazır bu kadar atarlandım devam ediyim .Bide dönüşte uçak sırası beklerken düşündüm İspanyollar benim memleketime benden ucuz gidiyorlar. Yani ben evime gitmek için bütçemden daha fazla harcıyorum euro-Türk Lirası hesabı yaptığında bide ona sinir oldum ayrıca. Hayır bu kadar atarlı ve bu kadar milliyetçi bir insan da değilim Madrid yaptı beni böyle.

Sonra işte su çok pahalı bişey tabi. Büyük süpermarket görünce su alalım demek gibi bir refleks geliştirdim. Yoldan alsan 1 euro bizde eder 3TL. “yavrum ben evde sana onun aynısını yaparım” diyen anne moduna bağlıyor bir süre sonra insan tabi. Ondan gözunuze birkaç süpermarket kestirin orda daha ucuz en azından. Ya da Sangria ,bira falan içerim daha iyi o aynı para ,bizdeki vergiler sağolsun orda kendini bu açıdan iyi hissettiriyor en azından.

Sigara içenler için öyle marketlerde sigara falan satılmıyor. Tabacco yazan özel yerlerden ya da barlarda falan bulunan otomatlardan alınıyor.

Bide Park ,bahçe,müze,yeme içme yazısı kısmı var bunun ayrıca. O da çok yakında

Daha fazla fotoğraf ve ayrıntı ve sorular için İnstagram‘ dayım  ” sanemc ” adıyla

Adios

Sanem

Bir Günde Selanik-Yürüme Rotası

Daha uzun bir Yunanistan gezisi planlamama rağmen tatil planları değişince Yunanistan gezisi de bir günlük bir Selanik gezisi ile sınırlı kaldı.

Uçak bileti almakta geciktiğimiz için Selanik’e otobüs ile gitmeye karar verdik ve gece 10da Esenler Otogarından kalkan otobüste yerimizi aldık.

Otobüsün çok konforlu olduğunu söyleyemeyeceğim ama bizim bindiğimiz Kavaladan’da geçen ve Selanik’e gelmeden önce başka yerlere de uğrayan bir otobüs imiş. Bu bahaneyle Kavalayı’da sabahın köründede olsa görmüş olduk otobüsten ve Kavalaya yakın şirin bir mola merkezinde Selanik böreğimizle beraber kahvelerimizi içip yolun yorgunluğunu attık. Normalde sabah kahvaltısında hele de işin içinde börek varsa çay tercih ederim ama amcalar teyzeler o kadar büyük bir hevesle filtre kahve alıyorlardıki bizde alalım dedik ve iyi de etmişiz. Normalde mola yerlerinde olan kahveler çaylar mecbur bu var bunu içicez olur ama Avrupa Birliği standartlarından mıdır nedir çok kaliteli bir kahve içtik. Çikolatalı kavala kurabiyesini özellikle öneriririm benim gibi tatlı sevenlerdenseniz.Selanik böreği de güzeldi ama bizim böreklerimizden çok da bir farkını görmedim.

Bu arada bizim gibi Kavala’ya uğramayıp ama Kavala kurabiyesi almak isterseniz bu mola yerinden bir kutu almıştım ve daha fazla almadığıma pişman oldum. Selanik’de hiç görmedim satılan yer. Free shopta ise daha pahalıydı. Yinede taşımaya üşeniyorsanız dönüşte gümrükte mola veriyor otobüsler ordan alabilirsiniz.

Sınır kapısı demişken… Grişi yaparken gerçekten çok fazla beklettiler. Türk tarafı sorunsuz geçiriyor ama Yunan tarafından ters bir hareket görmemekle birlikte çok fazla bekletiyor giriş yaparken ve vize alırken parmak izi verilmesine rağmen Türk Vatandaşlarının tekrar parmak izini aldılar. Çıkarken ise aynı zaman kaybı olmadı neyseki.

Kahvelerimizi içip ayıldıktan sonra Selanik’e olan 2 saatlik yol deniz kenarındaki yeşillik içindeki kırmızı kiremitli yerleşim yerlerini görüp bizdeki betonlaşmaya ve kirliliğe bir kez daha lanet ederek keyifli bir manzara eşliğinde geçti.

Bizim otobüsümüzün yeri otogarın içinde değil ama 10 dakikalık bir yürüme mesafesindeydi. Bizi servisle otogara bıraktılar.

Ve ilk hayal kırıklığını İngilizce derdimizi anlatıp hangi otobüse binceğimizi öğrenceğimiz adam bulmakta yaşadık. Uzun uğraşlar sonucunda en merkezi yeri olan Aristoteles Meydanına giden otobüsü bulduk. Bilet gişelerinden 1 euroluk biletlerden alıp 12 numaralı otobüse binerek bu meydana ulaşabilirsiniz. Bilet alırken 2-3 binişlik almakta fayda var çünkü hafta sonu olduğundan belki tüm bilet gişeleri kapanmıştı merkezdeki.

Aristoteles Meydanın(1) ‘da inerek sahile çıktık hemen ve klasik İzmir-Selanik karşılaştırmasını yaptık hemen. Evet benziyor ama İzmir çok daha güzel. İzmir’in deniz kenarında gezecek oturacak koca bir alan var. Oysa Selanik’de hemen kafeler ve apartmanlar başlıyor. Hele akşam insanlar dışarı çıkınca adım atacak yer kalmıyor bırakın oturup denizi seyretmeyi.

Sahilden Beyaz Kule(14) görülüyor zaten. İlk hedefimiz harita bulmak olarak oraya doğru yürümeye başladık. Beyaz Kule’ye çok yakın bir yerden güzel anlatan ve açıklayan bir harita bulup plan yapmak için hemen kendimizi bir cafeye attık. Tabiki buraya gelip’de frappe içmeden dönmek olmazdı. Mikel cafeye oturduk ve memnun kaldık. Sonradan farkettikki bayilikleri olan bir yermiş ve şehrin birçok noktasında var.Yanında getirdikleri atıştırmalıkları, wifi hizmeti oldukça iyiydi. Frappelerde sıcak havadaki yürüyüş öncesinde çok iyi geldi. Haritamızdan da rotamızı belirledik ki burda harita üzerinden o rotayı anlatarak bizim gibi yürüyerek Selanik’i bir günde gezmek isterseniz yardımcı olsun diye ekliyorum.

harita

Böylelikle Beyaz Kule(14) istikametinde sahil yolundan devam ettik. Burdan Tsimiski caddesini ki kendisi bizdeki Bağdat Caddesi kıvamında bir yer çaprazlama kesen Mela Pavlau’dan Aya sofya klisesine doğru yol aldık. Kesin görün diyeceğim bir yer değil ancak yol üstünde olduğundan uğranılası bir yer.

beyaz kule
beyaz kule

ayasofya

Egnatia caddesine doğru yolumuza devam ettik.Burası da denize paralel uzanan ikinci büyük caddesi. Burda görülecek 3 yer var;

Kamara(16) yani Galerius Kemeri‘nin bir kısmı yıkılmadan durmakta burda. Navarınou meydanında ise Galerius Sarayı’nın kazı çalışması var. Kurtarılmış bölümler eski ihtişamdan izler taşımakta ama o kadar meydanın ortasında ve kendi halinde duruyorki bulduğumuz yer doğru mu değil mi çelişkiye düşmedik dersek yalan olur.

KAMARA
Kamara’daniçeridoğru çıkan patikayı izlediğinizde ise Galerius Rotondasına(18) yada diğer adıyla Agios Georgios Klisesine ulaşabilirsiniz. İmparator Galerius’a mezar yeri olsun diye yapılmış ama neye niyet neye kısmet imparator uzaklarda vefat edince hiç bu amaçla kullanılamamış önce kilisiye dönüştürülmüş sonra Osmanlıların eline geçince 16.yy da camiye dönüştürülmüş hatta adı da Sinan Paşa Camisi.Bahçesine apdest almak için bir yer bide ana binadan ayrı bir minare yapılmış.Biz gittiğimizde hala iç restorasyonu sürmekteydi. İç yapısı ve akustiği oldukça etkileyici olan güzel bir yapı.

sinan

Burdan ara sokakları izleyerek Agıou Dımırıou’ya çıktık. Bu ara sokaklarda oldukça iştah açıcı hamur işleri var. Ortak kültürün etkisiyle bizdeki simitin bir benzeri burda da var. Bunun dışında tatlısı ve tuzlusuyla bir çok hamurişi var. Eğer almak isterseniz sonra alırım diye bırakmayın çunku saat 3den sonra her yer kapanıyor ve alabileceğiniz hiç bir fırın-pastane kalmıyor nerdeyse.

Ve böylece sıra geldi Selanik’in en görülesi yeri olan Türk Konsolosluğunun içindeki Atatürk’ün evine (12)…Agios Dımırıouya çıkıp sağa doğru ilerlediğinizde Türk bayrağını göreceksiniz. Girişi hemen cadde üzerine değil .Bekçi klubesının olduğu yerden sağa dönunce evin asıl kapısının üzerindeki yazı karışlıyor önce ziyaretçileri. Bu yazı Türkiye Cumhuriyeti’nin 10.yıldönümü serefine 1933 yılında konulmuş. Eve giriş burdan değil biraz daha yürüyünce önümüze çıkan kapının ziline basıp içeri giriyoruz. Sesli rehper telsizlerimizi alıp evi keşfe çıkıyoruz. İçerde evin restorasyon öncesindeki halını gösteren fotoğraflar var ekran üstünde. Yani eski halinde daha bir yaşamışlık varmış. O halini görmüş olmayı da çok isterdim. Şu an nerdeyse tüm eşyaları kaldırmışlar. Birsürü fotoğraf ve yaşamını anlatan yazılar,karneleri ,etkileyici bir sesli anlatım var. Balmumu heykeli güzel olmuş. Herşey bir yana ordan gururla ama özlemle ayrılıyoruz.

atam

Agıous Dımıtrouya geri çıkıp Agios Dimitros Bazilikasına (20) doğru yürüyoruz.Kendisi Selaik’in en büyük Yunanistan’ın da ikinci en büyükkatedrali. Selanik aristokrasisinden olan Dimitrios burası halk hamamıyken şehit olmuş. Öldürüldüğü yere de gömülmüş. Dini faliyetlerde falan da bulunan biri olduğundan öldüğü yerede bazilika yapılmış.İçerisi baya kalabalıktı. Dua edenler ,dimitriosun kabri önünde uzun bir kuyruk ve ilahi okuyan gruplar vardı. Selanikteki büyük yangından oldukça etkilenmesine rağmen etkileyici bir mimari yapısı ,ihtişamlı mozikler ve resimleri var.

Burdan çıktığımızda oldukça yürümüş ve acıkmış olarak hadi bide Bezesten’e gidelim sonra bişeyler yeriz niyetiyle girdiğimiz Venezelou El. caddesinde karşımıza çıkan balıkçı ile midemizden gelen sesler baskın geliyor. Mahallle arasındaki bu mekanda bizi çeken en önemli şey turistten çok yerli halkının olmasıydı. Hemen köşede Kraosikio isimli bu yer de midyeli pilav, yengeç ,gravyer peynir söyleyip biralarımızla keyif yapıyoruz. Yan masalara bakınca daha bir çok iştah kabartıcı seçenek olduğunu görüyorum. Hem Türkçe hem İngilizce menü seçenekleri de var üstelik.Balık ürünü yemek istemezseniz ege mutfagından sebzeler de var. Müzikler ve akerdonuyla masaların aralarında gezen müzisyenler de eklenince iyiki oturmuşuz diyoruz. Buranın olduğu sokakta başka buraya benzer yerlerde var . Hem fiyat hem yemek kalitesi olarak biz Kraosikio’dan memnun olarak ayrılıyoruz.midye

Tabi biz Bezesten’e gidene kadar saat 3 ü geçiyor ve bezesten kapanıyor. Bizde Bezesten’in çevresindeki pazarı gezip küçük hediyelikler aldık. Gitmeden önce Bezesten’i daha büyük olarak hayal etmiştim görünce hayal kırıklığına uğradım. Ancak tabi önemli bir Osmanlı Yapısı hatta en eski Osmanlı yapısı burdaki.İçinde de birsürü küçük küçük dükkanlar varmış. Biz Selanik’e sınırdaki bekleyişimiz nedeniyle geç vardığımızdan yetişemedik malesef. 3de çok erken bir saat kapanmak için ya neyse…

Buralara kadar gelmişken sıradaki hedefimiz Egnatia caddesindeki Panagia chalkeon Klisesi (22) namı değer Kazancılar Camii bir bizans yapısı. Sevimli bir bahçe içinde olan sevimli bir bina.Kırmızı klise olarak da bilinmekteymiş. Bir sürü penceresi var. Gizli tuğla tekniği ile yapılmış burası ve karmaşık 4 haç kilise türüne aitmiş.

panagia

Turumuzu bitirdikten sonra sıra geldi eski şehre çıkıp biraz manzara görmeye. Bunun için tekrar Agıou Dimitrıou’ya çıkıyoruz. Burdan otogardan aldığımız biletlerle 23 numaralı otobüse binerek şöföre Ana Poli‘ye gitmek istediğimizi söylüyoruz. Burdan kuşbakışı bir Selanik manzarasında dinleniyoruz. Yol oldukça dolambaçlı ve otobüs çok bunaltıcı. Ama baya yokuş çıktığından yürüyerek çıkmak oldukça zor. Ancak ara sokakları kesfederek taş yollardan renkli evlerin arasından sahile yokuş asağı yürüyerek inmenizi tavsiye ederim. Burda da bir çok lokanta ve taverna var. Ama biz baya toktuk ve sahilde yiyip biraz Tsimiski caddesinde gezmek istediğimizden orda oyalanmadık

anapoli

Sahile doğru inerken karşımıza Vlatadon Manastırı çıktı. 14. yy dan kalan bu Bizans manastırı hala aktif. Biz gitttiğimizde bir düğün hazırlığı vardı klisesinde.O yüzden biz çok ayak altında dolaşmayalım dedik.

Burdan sahile bir indikki herkes dışarı çıkmış Ama herkes. Tabi Tsımıskı caddesine çıkarken ara sokaklarda butik bir sürü dukkanın ancak camından bakmanın acısıyla alem meraklarına kızmadım değil.Kafelerin hepsi tıklım tıklım dolu. Sahil yolu , kafelerın önundekı kaldırım gene acayip kalabalık. Tabi cumartesi gecesi olmasının etkisi de var ama insan nerde hani ekonomık krız diye düşünmeden edemiyor. Sahilden Aristoteles Meydanına gelip burdaki kafelerden birine oturalım dedik ama ben hiç sevmedim. Tam bir piyasa mekanı Aristoteles Meydanı. Servis çok yavaş ve aşırı kalabalık. Bişeyler içip hemen ordan kaçtık desem yeridir. Meydana giderken yol üstünde gördğümüz meze-uzo veren bir yere oturduk. Onumuze gelen meze tabağını görünce aynı bizimkinden işte demekten kendimizi alamadık gene.

Ve tabi dönüş otobüsümüz gece 11 de olduğu için taverna ve gece hayatını tadamadan gene 12 numaralı otobüsümüze binip dönüş yoluna geçtik.

Selanik bir günde gezilebilecek bir yer ama yorucu oldu tabiki geceyi otobüste geçirmek. Kısıtlı zamanım olmasaydı Bir gün kalıp Kavala’da vakit geçirmek isterdim. Artık bidahaki geziye…